Ekim ayının serin bir Çarşamba gününde, okulun bahçesinde geçen uzun bir servis bekleyişinin sonunda nihayet Sunay AKIN’ın kurduğu OYUNCAK MÜZESİNE gidiyoruz. Sürekli devam eden ve bir türlü son bulmayan İstanbul trafiğinin ortasında verdiğimiz büyük mücadelenin sonunda iki dev zürafanın önünde indik.
Bu iki zürafanın arasından bahçede bizi eşeğiyle Nasrettin Hoca ve sırtında azık torbasıyla Keloğlan karşılıyor. Kapıdan adımınızı atar atmaz müthiş oyuncak diyarına geldiğinizi düşünüyorsunuz. Binanın eski bir yapı ve ahşap olması ortama ayrı bir hava katıyor.
Gezmeye zamanın yıprattığı, dar merdivenlerden çıkarak en üst kattan başlıyoruz. Son kata özenle yerleştirilen at eğeri, sandık, tahta bavul ve dikiş makinesinin yanı sıra tam merdivenin sonuna konulan bir bebek arabası ve bebek insanı alıp 20. Yüzyılın başlarındaki evlerde kullanılmayan eşyaların konulduğu o tozlu tavan aralarına götürüyor. Oyuncakları incelemeye başladıkça Almanya çoğunlukta olmak üzere ABD, Japonya, Türkiye, İspanya, Fransa ve Çin’e ait oyuncakların bulunduğu görülüyor. Oyuncakların birçoğu 1900-1980 yılları arasında yapılmış. Özellikle Almanlar 20. Yüzyılda birçok oyuncak yapmışlar.
Oyuncakların her biri muhteşem bir şekilde yapılmış. En dikkat çekici konulardan birisi oyuncakların yapıldığı zamanın özelliklerini çok başarılı bir şekilde yansıtması ve yapıldığı dönemin bir modeli gibi olması… Farklı ülkelerde farklı zamanlarda yapılan bu oyuncakların en çok fark edilen ortak özellikleri dönemleri yansıtmaları gibi görülüyor. Bunun en güzel örnekleri İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’da yapılan ve savaş sahnelerini anlatan oyuncaklar, kurşun askerler, Almanlar tarafından 1915 yılında yapılan ve Kurtuluş Savaşını anlatan Türk askerler, insanların uzayı keşfetmesiyle başlayan uzay ve uzayla ilgili oyuncaklar. Ayrıca arabanın, telefonun icat edilmesinin ardından yapılan değişik modellerde minyatür arabalar, bisikletler ve telefonlar, uçakların ve gemilerin yapılmasının ardından yapılan oyuncak uçaklar, gemiler ve deniz altıları… Bunlar gibi müzede yer alan birçok oyuncak yapıldığı dönemin gelişmelerini ve olaylarını konu edinmiş.
1960 yılında Almanya'da yapılan parçalı oyuncaklar ve Türkiye’de yapılan parçalı haritalar tarih boyunca yapılan oyuncakların arasında eğitici amaçlı yapılan oyuncaklar olarak dikkat çekiyor.
Oyuncakların tamamında dikkat çeken bir diğer konu ise detaylandırılma şekilleri oluyor. Detaylar bütün oyuncaklarda göze çarpıyor. Savaşların konu edindiği savaş oyuncaklarında askerlerin hareketlerinde yüz ifadelerine kadar her şeylerinin yapılması, Almanlar tarafından yapılan Osmanlı padişahlarının kıyafetlerindeki boncuk işlemelerinin dahi yapılması…
Ayrıca yapılan evlerin, dükkanları ve sınıfların yapıldığı küçük oyuncaklar bu konuda en çok dikkat çeken oyuncaklar oluyor. Bir sınıfta yere düşen kağıdın ya da bir ayakkabıcı dükkanında oturağın üzerinde duran ayakkabı fırçasına kadar her şeyi özenle yapıldığı görülüyor. Bu yapılan müthiş detaylandırma karşısında hayrete düşmemek imkansız hale geliyor. Yapılan bütün oyacaklar gerçeğinin bire bir aynısı ya da küçültülmüş birer kopyası gibi görünüyor.
Bu çalışmalar aynı zamanda dönemin ev, okul ve iş yaşamının yanı sıra giyim ve yaşam tarzlarını da yansıtıyor. Özellikle bebeklere yapılan kıyafetler bunun en güzel göstergesi oluyor. Ancak diğer oyuncaklarda başarıyla yapılan detaylandırmaların bebeklerde o kadar da başarılı olmadığı görülüyor. Öyle ki bebeklerin yüz ifadeleri tam olarak verilememiş.
Oyuncaklarda kullanılan malzemeler, malzemelerin kalitesi, oyuncakların detayları ülkeden ülkeye ve zamana göre değişiyor. Örneğin aynı yıllarda Almanya’da yapılan bir bebekle Türkiye’de yapılan bir bebek arasında birçok fark görülebiliyor. Almanların yaptığı bebekler daha detaylı iken Türklerin yaptığı bebeklerde çok fazla detay yer almadığı görülüyor. Bu sadece bebekler ya da Almanlar ve Türklerin yaptığı oyuncaklar için geçerli olmuyor. Bu durum farklı boyutlarda farklı ülkelerde de görülebiliyor.
Döneminin birer aynası, gerçeklerinin küçültülmüş birer kopyası gibi olan bu oyuncakların arasından çıkmak imkansız hale geliyor. Tabi ki bu oyuncakların bulunduğu bölümlerin tasarımı da unutulmamalı. Her oyuncağın konusuna göre tasarlanan bölümler ortamı daha bir eğlenceli ve unutulmaz kılıyor.
“Bu bebek aynı benim bebeğim”, “bu benim oyuncak evimin aynısı” diyerek gezdiğimiz bu güzel ortamda ve eşsiz oyuncakların arasında geçen zamanın farkına varmadan gezimiz sona eriyor. Çekilen hatıra fotoğraflarının ardından Oyuncak Müzesine hoşçakal diyoruz…
Ezine
0 yorum:
Yorum Gönder